Kasten Yangına Neden Olma Suçu Somut Deliller
19. Ceza Dairesi 2019/32410 E. , 2019/15783 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi SUÇ : 6831 Sayılı Kanuna Aykırılık HÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, 1-Davanın dayanağını oluşturan suç tutanağında suçun işlendiği alanda üç farklı noktada yangın çıktığının yanan alanlardan ikisinin milli park sınırları içinde diğer noktanın ise ziraat alanı sınırları içinde yer aldığının tespiti karşısında suçun sübutu ve yanan alanın niteliğinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından suça konu yerde alanında uzman orman ve harita mühendisi bilirkişiler ile keşif yapılarak suça konu yerin orman olup olmadığının net olarak tespiti ile sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi, 2-Dosya kapsamında yer alan olay yeri inceleme raporunda yangın başlangıç noktasında yangını hızlandırıcı, tutuşturucu olabilecek bulguya rastlanılmadığının tespiti, sanığın tüm aşamalarda suçlamayı reddetmesi, olay yerinde alkollü halde yakalanması, yangının başladığı alanın kuru otlarla kaplı çalılık alan olduğunun anlaşılması karşısında sanığın orman yakma kastı ile hareket ettiğini gösterir her türlü şüpheden uzak ve kesin delil bulunmadığı gözetilerek sanık hakkında 6831 sayılı Kanunun 110/3. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten orman yakma suçundan mahkumiyet hükmü verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 17.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Kasten Yangına Neden Olma Suçu Somut Deliller
19. Ceza Dairesi 2019/32410 E. , 2019/15783 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi SUÇ : 6831 Sayılı Kanuna Aykırılık HÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, 1-Davanın dayanağını oluşturan suç tutanağında suçun işlendiği alanda üç farklı noktada yangın çıktığının yanan alanlardan ikisinin milli park sınırları içinde diğer noktanın ise ziraat alanı sınırları içinde yer aldığının tespiti karşısında suçun sübutu ve yanan alanın niteliğinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından suça konu yerde alanında uzman orman ve harita mühendisi bilirkişiler ile keşif yapılarak suça konu yerin orman olup olmadığının net olarak tespiti ile sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayini gerektiğinin gözetilmemesi, 2-Dosya kapsamında yer alan olay yeri inceleme raporunda yangın başlangıç noktasında yangını hızlandırıcı, tutuşturucu olabilecek bulguya rastlanılmadığının tespiti, sanığın tüm aşamalarda suçlamayı reddetmesi, olay yerinde alkollü halde yakalanması, yangının başladığı alanın kuru otlarla kaplı çalılık alan olduğunun anlaşılması karşısında sanığın orman yakma kastı ile hareket ettiğini gösterir her türlü şüpheden uzak ve kesin delil bulunmadığı gözetilerek sanık hakkında 6831 sayılı Kanunun 110/3. maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten orman yakma suçundan mahkumiyet hükmü verilmesi, Kanuna aykırı ve sanık müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 17.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Taksirle Yangına Neden Olma
19. Ceza Dairesi 2019/31918 E. , 2019/14109 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : 6831 Sayılı Kanuna Aykırılık HÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre ; Duruşmadan usulüne uygun haberdar edilmeyen müşteki Yeşilova Orman İşletme Müdürlüğü'ne gerekçeli kararın tebliği üzerine hükmü temyiz ettiği anlaşıldığından, şikayetçi kurumun 5271 sayılı CMK'nin 237 ve 260/1. maddesi uyarınca Kanun yollarına başvurma hakkı bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede; Şikayetçi kurumun duruşmadan haberdar edilip iddia ve delillerini sunma ve davaya katılma olanağı sağlanarak sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, iddia hakkı kısıtlanmak suretiyle CMK'nin 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması, Kabule göre de; 1-Sanığın yaktığı ateşin rüzgarın da etkisiyle kontrolden çıkarak ormana sirayet etmesi sonucu 0.5 hektar orman alanının yandığı olayda, sanığın eylemi 6831 sayılı Kanun'un 110/3. maddesinde düzenlenen taksirle orman yangınına neden olma suçunu oluşturduğu halde, suç vasfında yanılgıya düşülerek aynı Kanun'un 110/2. maddesinden hüküm kurulması, 2-Yangın sicil fişi ve yangın hasarat raporunda yangının örtü yangını olduğunun ve ağaç ve fidan zararı oluşmadığının belirtilmesi karşısında, 6831 sayılı Kanun'un 110/3. maddesinde düzenlenen gerçek zararın hesabında yanan sahada hasar gören ağaç ve ağaçcıklarla, bitki örtüsüne göre oluşan zarar, ağaç ve ağaçcıkların hayatiyetini kaybedip etmediği, geride kalan emvalin değerlendirilme miktarı, yok olan canlı varlıktan ve toprağın verim gücündeki azalma gibi suç sebebiyle oluşan doğrudan zararların nazara alınması gerekip ağaçlandırma gideri ve yangın söndürme masraflarının dikkate alınmaması gerektiğine göre; yangın söndürme masraflarından oluşan zararın sanık tarafından giderilmediğinden ve sanığın olay yerini terk ettiğinden bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına dair karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık ile şikayetçi vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 12/11/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Yangına Neden Olma Cezadan Takdiri İndirim
19. Ceza Dairesi 2018/6880 E. , 2019/7308 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : 6831 Sayılı Kanuna Aykırılık HÜKÜM : Mahkumiyet Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi, kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi. Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede; Sanığın yangını söndürmeye çalıştığını savunması ve olay yeri görgü tespit tutanağında yangını söndürmek için kullanılan su hortumunun görüldüğünün tespit edilmesi karşısında 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 110/3-2. cümlesi uyarınca sanığın yangının söndürülmesine ve etkilerinin azaltılmasına yönelik çabaları nedeniyle hapis cezasında indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı ve sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden tebliğnameye uygun olarak, HÜKMÜN 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 16/04/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu- taksirle yaralama- şikayetten vazgeçme
12. Ceza Dairesi 2013/19001 E. , 2014/10539 K. TAKSİRLE YARALAMA TRAFİK GÜVENLİĞİNİ TEHLİKEYE SOKMA ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMAK TEHLİKE SUÇUNUN ZARAR OLUŞTURMASI CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 226 TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 89 TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 179 "İçtihat Metni" Taksirle yaralama suçundan sanık hakkında verilen düşme kararı, mahalli Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Sanığın kaza anındaki alkol derecesi ve kazanın oluş şekli itibariyle eylemin, bilinçli taksirle işlendiğinin sabit olması ve bu hususun tespitinin, olay mahallinde keşif yapılmasını gerektirmemesi, mağdur hakkında T.C. Sağlık Bakanlığı Devlet Hastanesince düzenlenen 24.05.2012 ve 18.01.2013 tarihli adli raporlarda mağdurun yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun kesin olarak tespit edilmiş olması kaşısında tebliğnamede, eksik inceleme yönünde bozma öneren görüşlere iştirak edilmemiştir. Kaza anında 203 promil alkollü olduğu tespit edilen sanığın, olay günü gündüz saat 19:30 sularında açık havada, meskun mahalde, bölünmemiş, 2 yönlü, 4 metre genişliğindeki yüzeyi kuru, asfalt kaplama, görüşe engel cismin bulunmadığı, hafif eğimli ve hafif virajlı yolda idaresindeki motosikletle seyir halindeyken, yaya mağdura çarpması şeklinde gelişen ve mağdurun basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasıyla sonuçlanan olayda; 5237 sayılı TCK'nın ''Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma'' başlıklı 179. maddesinin 3. fıkrasında alkol ve uyuşturucu madde etkisiyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek olan kişinin araç kullanma halinin suç olarak düzenlendiği, maddede belirtilen suçun tehlike suçu olduğu, somut olayda ise bir kişinin yaralanmış olması sebebiyle bilinçli taksirle işlenmesi halinde bile şikayete bağlı olan 5237 sayılı TCK'nın 89/1. maddesi kapsamında zarar suçunun da oluştuğu, taksirle yaralama suçundan şikayetten vazgeçilmiş olması karşısında, sanık hakkında CMK'nın 226. maddesi uyarınca 5237 sayılı TCK'nın 179/3. maddesinden ek savunma hakkı tanınarak bu suçtan mahkum edilmesi gerektiği halde, yanlış değerlendirme sonucu taksirle yaralama suçundan şikayetten vazgeçme nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısnın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 30.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
trafik güvenliğini tehlikeye sokma-taksirle yaralama- içtima ilişkisi
12. Ceza Dairesi 2015/7166 E. , 2016/4307 K. "İçtihat Metni" Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi Suç : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma Hüküm : CMK'nın 223/2-e maddesi gereğince beraat Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, temyiz isteminin sadece trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen beraat kararına ilişkin olduğu kabul edilerek yapılan incelemede; Olaydan 25 dakika sonraki ölçümde 0.88 promil alkollü olduğu anlaşılan sanığın, olay gecesi, sevk ve idaresindeki otomobille seyri sırasında, önünde aynı yöne seyreden katılan idaresindeki otomobile arkadan çarpması sonucu, katılanın da önünde giden araca çarpması şeklinde meydana gelen olayda, yapılan yargılama sonucu sanığın taksirle yaralama suçundan mahkumiyetine karar verildiği, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan ise suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile beraatine karar verildiği, sanığın olay anındaki alkol promil miktarı itibariyle atılı trafik güvenliğini tehlikeye sokma ve taksirle yaralama suçlarının oluştuğu, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun tehlike, taksirle yaralama suçunun zarar suçu olduğu, bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına neden olan sanık hakkında taksirle yaralama suçundan mahkumiyet kararı verildiği, buna göre trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan beraat kararı verilmesi, Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA; ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanun'un 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan kurulan hüküm bölümünün tümüyle çıkartılarak yerine "sanık hakkında trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hüküm verilmesine yer olmadığına" ilişkin bendin ilave edilmesi suretiyle, sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA; 17.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
trafik güvenliğini tehlikeye sokma- zarar meydana gelmesi
12. Ceza Dairesi 2017/4663 E. , 2018/123 K. "İçtihat Metni" Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi Suç : Trafik güvenliğini tehlikeye sokma Hüküm : Beraat Trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, Mahalli Cumhuriyet Savcısı tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, Mahalli Cumhuriyet Savcısının, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; 03/12/2014 tarih saat 21:30 sıralarında sanığın idaresindeki kamyonet ile seyir halinde iken, direksiyon hakimiyetini kaybederek elektrik direğine çarpıp takla attığı olayda; alkolmetre ile yapılan ölçümde sanığın 0.51 promil alkollü olduğunun tespit edildiği anlaşılmakla; 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 48/7. maddesindeki "hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermesi halinde, ayrıca TCK'nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı" şeklindeki düzenleme karşısında, atılı suçun yasal unsurlarının oluştuğu gözetilmeksizin, sanığın mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı olup, mahalli Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'un 321. maddesi gereğince, beraate ilişkin hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 09.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Kiracı Olağan Kullanımdan Kaynaklı Eskimelerden Sorumlu Değildir
6. Hukuk Dairesi 2015/8742 E. , 2016/4355 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Tazminat Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tazminat davasına dair karar, davalı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. Dava, hor kullanma nedeniyle oluşan zararın tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir. Davacı dava dilekçesinde, 01.06.2005 başlangıç tarihli 3 yıl süreli kira sözleşmesi ile mecurun “inşaat marketi” olarak kullanılmak üzere davalıya kiraya verdiğini, sözleşmede kiralananın durumunun “sağlam, kullanıma hazır, mükemmel ve temiz” olarak belirlendiğini, hususi şartlar bölümünün 5.maddesinde “kiralanan alan kiracıya Ek-2 demirbaş listesiyle sağlam, temiz teslim edildi. Kiracı, kontrol ederek teslim aldı, iade ederken aynı şekilde iade edecek” şartının kararlaştırıldığını ancak davalının sözleşmeye ekli Ek-2 demirbaş listesindeki eşyaları hor kullandığı, eşyaların bir kısmının ise eksik olduğu hususunun 24.05.2011 tarih ve 2011/141 D.İş sayılı dosya ile tespit edildiğini belirterek zararın tahsilini istemiştir. Davalı cevap dilekçesi ile, kiracı sıfatıyla değil malik sıfatıyla kullandıklarını, hor kullanmanın söz konusu olmadığını, normal kullanım sonucu yıpranmalar olduğunu belirterek yersiz açılan davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davanın kabulü ile hor kullanma nedeniyle oluşan 123.173TL’nin dava tarihinden yasal faizi ile tahsiline karar verilmiştir. 1-Dosya kapsamına, toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş olmasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir. 2-Davalının olağan kullanım ve yıpranma payına ilişkin temyiz itirazına gelince; Taraflar arasında 01.06.2005 başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile kiralananın tahliye edildiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Mahkemece hükme esas alınan 24.05.2011 tarih ve 2011/141 D. İş sayılı tespit dosyasına ait tespit raporu ile mahkemece aldırılan ve tespit raporuyla uyumlu olan bilirkişi raporunda, sözleşmeye ekli Ek-2 belgede gösterilen demirbaş eşyaların bir kısmının hiç olmadığı, mevcut olanların ise hor kullanma nedeniyle onarılamayacak durumda olduğu, tespit tarihi itibariyle yenilenmesi için gereken tutar tespit edilmiş ancak tespit edilen zarardan yıpranma nedeniyle herhangi bir indirim yapılmamıştır. 6098 sayılı T.B.K.nun 316. (B.K.nun 256) maddesi hükmü uyarınca kiracı kiralananı tam bir özenle kullanmak ve aynı kanunun 334. (B.K.nun 266) maddesi gereğince sözleşme sonunda aldığı hali ile kiralayana teslim etmekle yükümlüdür. Ancak kiracı sözleşmeye uygun olağan kullanma dolayısıyla oluşan eskime ve bozulmalardan sorumlu olmayıp münhasıran kötü kullanım nedeniyle oluşan zarar ve hasardan sorumludur. Davalının kiralananı kullandığı süre ve kullanma amacı gözetildiğinde olağan kullanımdan kaynaklanan yıpranma ve eskimelerin olacağı kuşkusuzdur. O halde mahkemece alınacak bilirkişi raporu ile sözleşmeye ekli listede gösterilen demirbaş eşyalar yönünden olağan ve hor kullanım değerlendirmesi yapılarak, hor kullanma nedeniyle oluşan zarar belirlendikten sonra kullanım süresi ile orantılı olarak yıpranma payı hesap edilerek, belirlenen zarar tutarından düşülmesi gerekir. Mahkemece gerçek zararın belirtilen şekilde tespit edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yetersiz bilirkişi raporuna dayalı olarak karar verilmesi hatalı olmuştur. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır. SONUÇ:Yukarıda (2) no’lu bentte açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK. ya 6217 Sayılı Kanunla eklenen geçici 3. madde hükmü gözetilerek HUMK. nın 428. maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 02.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Olağan Kullanımdan Kaynaklı Eskimeler Depozito Bedelinden Düşürülemez
3. Hukuk Dairesi 2017/4599 E. , 2018/12416 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ:SULH HUKUK MAHKEMESİ Taraflar arasındaki menfi tespit/alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: Y A R G I T A Y K A R A R I Davacı vekili,müvekkilinin 01/08/2013-31/01/2014 tarihleri arasında kiracısı olduğu taşınmazdan kira sözleşmesinin bitiminden 6 ay önce dairesinden ayrıldığı için, davalı tarafından hakkında 6 aylık kira bedeli için ... 12. İcra Müdürlüğü 'nün 2014/10633 esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, söz konusu sözleşmeye göre kendisine bir aydan daha uzun bir süre öncesinden dairenin boşaltılacağının gerekçeleri ile birlikte bildirildiği için davalının tazminat hakkının bulunmadığını; ayrıca, sözleşmenin 6. Maddesi gereğince davalının iade etmesi gereken 800 TL depozito iadesinin gerçekleştirilmediğini beyanla; takibin iptali ile 800 TL depozito bedelinin iadesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilinin davacı aleyhine ... 12. İcra Müdürlüğü 'nün 2014/1063 Esas sayılı dosyası ile ödenmeyen kira alacakları için icra takibi başladığını, davacı ile müvekkili arasında 01/08/2013 tarihli kira sözleşmesi gereği kira ilişkisi bulunmaktayken davacının belirli süreli kira akdini süresinden önce kiralayana bildirmeden tahliye ettiğini, Borçlar Kanunu hükümlerine göre kira sözleşmesinin bitimine kadar olan kira bedellerinin tahsili için haklı olarak icra takibi başlatıldığını, davacının sözleşmenin bitimine kadar geçen sürede işleyen kira bedellerini ödemekle mükellef olduğunu savunarak; davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davanın kabulü ile davacı aleyhine davalı tarafından başlatılan ... 12. İcra Dairesi 'nin 2014/10633 Esas sayılı takip dosyasında asıl alacak ve ferilerinden dolayı davacının herhangi bir borcunun olmadığının tespitine,800.00 TL depozito alacağının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 1-) Borçlar Kanununun 266. (TBK 334.) maddesi uyarınca, kiracının, kiralananı iade borcunu yerine getirdiğinin kabul edilebilmesi için, kiralananın fiilen boşaltılması yeterli olmayıp, anahtarın usulen kiralayana teslim edilmeside gerekir. Kiracının bildirdiği tahliye tarihinin kiralayan tarafından kabul edilmemesi; başka bir ifadeyle, tahliye tarihinin taraflar arasında çekişmeli olması halinde; kiralananın fiilen boşaltıldığını ve anahtarın teslim edildiğini, böylece kira ilişkisinin kendisince ileri sürülen tarihte hukuken sona erdirildiğini ispatlama yükümlülüğü kiracıya aittir. Kiracı, kiralananı kendisinin ileri sürdüğü tarihte tahliye ettiğini ispatlayamazsa, kiralayanın bildirdiği tahliye tarihine itibar olunmalıdır.Anahtarın kiralayana teslimi, hukuki işlemin içerisinde yer alan bir maddi vakıa olmakla birlikte, sözleşmenin feshine yönelik bir hukuki sonuç doğurduğundan, bunun ne şekilde ispat edileceği hususu yıllık kira bedelinin tutarı esas alınmak suretiyle 1.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK'nın 200 ve 201.maddeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. Eş söyleyişle, yıllık kira bedelinin tutarı senetle ispat sınırının üzerindeyse ve kiralayanın açık muvafakati yoksa bu yön kiracı tarafından ancak yazılı delille ispatlanabilir; tanık dinlenemez. Kiralayan anahtarı almaktan kaçınırsa, kiracının yapması gereken, mahkemeden bu yolda tevdi mahalli tayinini isteyip, tayin edilecek yere anahtarı teslim etmek ve durumu kiralayana bildirmektir. Kiracının kiralananı iade borcu, ancak bu şekilde, durumun kiralayana bildirildiği tarihte son bulur. Aksi takdirde, kiracının, kira parasını ödemek de dahil olmak üzere, sözleşmeden kaynaklanan yükümlülükleri devam eder. Somut olayda; davada dayanılan ve hükme esas alınan 01.08.2013 başlangıç tarihli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davacı, kiracı sözleşmenin bitiminden bir ay önce daireyi boşaltacağını kiraya verene bildirdiğini, 2014 yılının Ocak ayında taşınmazı tahliye ettiğini bildirmiş, dava dilekçesinde ve oturumlarda anahtarı kiralayana verdiğini, temyize cevap dilekçesinde ise evin anahtarını da apartman görevlisi ile yöneticiye verdiğini beyan etmiştir. Davacı tarafça; anahtar teslimine ilişkin yazılı belge sunulamamış ancak, davacı tarafça tahliyenin davalı tarafın bilgisi ve onayı ile gerçekleştiği ileri sürülmüştür. Mahkemece, tahliye tarihini ve anahtar teslimini yazılı belge ile kanıtlayamayan ve ispat yükü kendisine düşen davacı tarafa, anahtar teslim tarihi hususunda yemin teklif etme haklarının hatırlatılması ve hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken ,ispat yükünün davalı tarafa yükletilmesi doğru görülmemiş ve bu husus bozmayı gerektirmiştir. 2-)Öte yandan, davacı kiracı, süresi sona ermeden kira sözleşmesini tek taraflı feshederek kiralananı tahliye etmesi durumunda, kural olarak, kira süresinin sonuna kadar kira parasından sorumludur. Bununla birlikte Borçlar Kanunun 96. (TBK 112.) maddesi göndermesi ile aynı kanunun 44. (TBK 52.)maddesi uyarınca, davalı kiralayan yerin yeniden kiralanması konusunda gayret göstermeli, böylece zararın artmasının önlenmesi için kendisine düşen ödevi yapmak durumundadır. Bu durumda, davalının zararı, tahliye tarihinden kiralananın aynı koşullarla yeniden kiraya verilebileceği tarihe kadar boş kaldığı süreye ilişkin kira parasından ibarettir. Aksi takdirde hakim tarafından tenkise tabi tutulur. Somut olayda; davacı, her ne kadar, 2014 yılının ocak ayında kiralananı boşalttığını ileri sürmüş ise de; bu tarihte hukuken geçerli, usulüne uygun ve yasal bir tahliye söz konusu değildir. Mahkemece; yukarıda açıklanan hususlara ilişkin delilleri sorulup toplandıktan sonra,tereddüte mahal vermeyecek şeklide tahliye tarihinin tespit edilerek, kiralananın davalı alacaklının hakimiyetine girdiği tarihin tespitinden sonra, mahkemece yerinde uzman bilirkişi ile keşif yapılarak kiralananın aynı koşullarda ne kadar sürede kiraya verileceğinin tespit edilmesi, kiracının sorumlu olacağı makul süre belirlenerek sonucu dairesinde bir karar verilmesi gerekirken; bu husus gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmeside doğru görülmemiştir. 3-) Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir. Hükme esas alınan 01.08.2013 başlangıç tarihli sözleşmenin genel şartlar 6. Maddesinde; depozito bedeli alınmış olup, tahliye sırasında kiracının mecuru borçsuz ve hasarsız tahliye ederek boş, temiz, boyalı ve bakımlı bir şekilde teslim edilmesi şartıyla depozitonun kiracıya aynen iade edileceği belirtilmiştir.6098 Sayılı TBK.nun 316. (BK 256) maddesi hükmü uyarınca kiracı kiralananı tam bir özenle kullanmak ve aynı Kanunun 334. (BK 266) maddesi gereğince sözleşme sonunda aldığı hali ile kiralayana teslim etmekle yükümlüdür. Ancak, kiracı sözleşmeye uygun kullanma dolayısıyla oluşan eskime ve bozulmalardan sorumlu olmayıp münhasıran kötü kullanım nedeniyle oluşan zarar ve hasardan sorumludur. Mahkemece, sözleşme hükmü ve bahsedilen Kanun maddeleri gereğince, inceleme ve değerlendirme yapılarak; tahliye sonrası kiraya veren tarafından iade edilmesi gereken depozito bedelinin de hesaplanacak alacak miktarından mahsubu ile sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir. SONUÇ: Yukarıda birinci, ikinci ve üçüncü bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 05.12.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Belgede sahtecilik suçunda aldatma kabiliyeti
15. Ceza Dairesi 2018/5204 E. , 2019/2741 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi KATILANLAR : ..., ... SUÇ : Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, özel belgede sahtecilik HÜKÜM :1-Sanıklar ..., ... ve ... hakkında; a-Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan; beraat (ayrı ayrı) b-Özel belgede sahtecilik suçundan; beraat (ayrı ayrı) 2-Sanıklar ... ve ... hakkında; a-Özel belgede sahtecilik suçundan; beraat (ayrı ayrı) b-TCK’nın 155/2, 43/1, 62, 52/2, 51. maddeler gereğince mahukmiyet (ayrı ayrı) ... müdafiileri Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanıklar ... ve ... hakkında verilen mahkumiyet hükümleri, katılanlar vekilleri ve sanıklar müdafileri tarafından; özel belgede sahtecilik suçundan sanıklar ... ve ... hakkında verilen beraat hükümleri, katılanlar vekilleri tarafından; aynı suçtan sanıklar ..., ... ve ... hakkında verilen beraat hükümleri katılan ... vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü; Sanık ...'in, merkezi Zonguldak'ta bulunan ...'nda Yönetim Kurulu Başkanı, sanık ...'ın, aynı sendikada Mali Genel Sekreter, sanık ...'nın, Muhasebe Müdürü, sanık ...'nun, Muhasebe Memuru, sanık ...'ın, sanık ...'ın kızı olup sendika çalışanı olarak görev yaptıkları, Sanık ...'ın, görev yaptığı süre zarfında, sendika parasını ve mallarını ilgili yasalar ve sendika tüzüğüne uygun olarak idare etmesi gerekirken, mevzuata aykırı olarak istihkak avansı adı altında toplam 283.799,01 TL; tazminat (hizmet ödeneği) adı altında 124.639,79 TL; yolluk avansı adı altında 1.877,30 TL; genel toplamda ise 410.316,10 TL parayı sendikadan çekip kullandığı, Şubat 2008 tarihinde avans borçlarına mahsuben 70.000 TL geri ödeme yaptığı, maaşından da 119.245.12 TL paranın sendikaya aktarıldığı, buna göre, giderilen zarar çıkarıldıktan sonra toplam 210.070.98 TL sendikanın zararına sebebiyet verildiği, sanığın, 31.10.2008 tarihinde, sendikanın diğer yöneticileri olan katılanlar ..., ..., ..., ..., ... ve ...'ın birikmiş ücret alacaklarını kullanmak ve onlara istihkak avansı boşluklarından avans kullandırtmak suretiyle avans borçlarını kapatmak cihetine gittiği, tüm bu usulsüz avans ödemelerinde sendika genel mali sekreteri sanık ...'in, sanık ...'ı desteklediği, avans borçlarının kapatılmasında ve sendikanın Karadon Şubesi'nde çalışan katılanlar ... ve ...'ın ikna edilmesinde sanık ...'a yardımcı olduğu, sanık ...'ın ayrıca, görev yaptığı süre zarfında, başta sendika çalışanı ve aynı zamanda kızı olan sanık ... olmak üzere sendika genel sekreteri katılan ..., sendika çalışanları ..., Sinan Çetinbaş, ... ve sendika yönetim kurulu üyesi ... adına usulsüz fazla mesai ücreti yazarak, tahakkuk eden parayı da kendi uhdesine geçirdiği, sanık ...'ın ise, gerçekte fazla mesai yapmadığı halde kendisi lehine usulsüz tahakkuk ettirilen fazla mesai ücretini alarak veya almış gibi imzalayarak bu paraları babası olan sanık ...'ın uhdesine geçirmesine yardımcı olduğu, bu suretle sanık ...'ın işlediği sendika mallarına karşı güveni kötüye kullanma suçuna iştirak ettiği, sendikanın, fazla mesailer nedeniyle de toplam 315.716.05 TL zararına sebebiyet verildiği, sendikada mali genel sekreter olan sanık ...'nın, muhasebe müdürü sanık ...'nun ve muhasebe memuru ...'ın, bu işlemlerin yapılmasına iştirak ettikleri, böylece sanıkların, eylem ve fikir birliği içinde hareket ederek belgelerde sahtecilik yapıp sendikanın parasını uhdelerinde tutmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma ve özel belgede sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia edildiği olayda, 1-Sanıklar ..., ... ve ... hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde; Yargıtay bozma ilamı sonrası alınan bilirkişi kurulu raporu, sendika kayıtları, ödeme belgeleri, banka kayıtları, muhasebe kayıtları, tanık beyanları ile dosya kapsamına göre, sanıkların, mahkumiyet kararı verilen diğer sanıklarla, eylem ve fikir birliği içinde hareket etmek suretiyle, aralarında hizmet ilişkisi bulunan katılan sendikayı zarara uğrattıklarının kesin olarak tespit edilmiş olunması karşısında, sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi kapsamında, aynı Kanun’un 155/2, 43/1. maddeleri gereğince mahkumiyetleri yerine, adı geçen bu sanıkların, mahkumiyet kararı verilen diğer sanıkların, emir ve talimatlarını yerine getirdiği şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle beraatlarine karar verilmesi, 2-Sanıklar ..., ..., ..., ... ve ... hakkında özel belgede sahtecilik suçundan verilen beraat hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde; Sanıklara atılı özel belgede sahtecilik suçuna konu teşkil eden belge asıllarının dosyaya getirtilerek, yapılan sahtecilikte aldatma yeteneğinin bulunup bulunmadığının takdir ve tayininin hakime ait olduğu da dikkate alınarak, söz konusu belgelerin mahkeme heyeti tarafından incelenip özelliklerinin zapta geçirilmesi, bu şekilde, sahtecilikte aldatma kabiliyeti bulunup bulunmadığının tespiti ile, sahtecilikte aldatma kabiliyetinin bulunduğunun belirlenmesi halinde, sanıkların, sendikaya ait paraları uhdelerinde tutmak amacıyla gerçeğe aykırı olarak ödeme, avans ve fazla mesai belgeleri hazırladıklarının tüm dosya kapsamına göre sabit olduğu dikkate alınarak, sanıkların, 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi kapsamında, aynı Kanun’un 207/1, 43/1. maddeleri gereğince mahkumiyetleri yerine, adı geçen sanıkların, suç işleme sâikiyle hareket etmedikleri şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle beraatlarine karar verilmesi, 3-Sanıklar ... ve ... hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz incelemesinde; Sanık, katılan ve tanık beyanları ile dosya kapsamına göre, suçun sanık tarafından işlendiği sabit olmakla bu gerekçelere dayanan mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; katılanlar vekilleri ve sanıklar müdafilerinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak; a-Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 18/06/2013 tarih ve 2012/15-1351 Esas ve 2013/328 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, kanun koyucu, cezanın kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime somut olayın özellikleri ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini de göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Ancak, hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, bu düzenlemelere uygun olarak; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik ile dosya içeriğine yansıyan bilgi ve belgelerin isabetli biçimde değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve yeterli olmalıdır. Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde; sanıkların uhdelerine geçirdikleri miktar, suçun işleniş şekli, biçimi ve zararın boyutu dikkate alındığında, 5237 sayılı TCK'nın 61.maddesi gereğince; sanıklar hakkında tayin edilen temel cezanın alt hadden uzaklaşılarak verilmesi gerektiği gözetilmeden, sanıklara alt hadden ceza verilerek eksik ceza tayini, b-Uzun süreli hapis cezası ertelenen sanıklar hakkında, kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olan 5237 sayılı TCK’nın 53/1, a, b, d. fıkralarında yazılı hak yoksunluğuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup, katılanlar vekilleri ve sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanun'un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca, hükümlerin BOZULMASINA, 25/03/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
sağlık çalışanlarının belgede sahtecilik suçunu işlemesi
11. Ceza Dairesi 2017/13383 E. , 2018/9025 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Suçu bildirmeme, özel belgede sahtecilik HÜKÜM : Mahkumiyet 1- Sanık hakkında Milas Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 26.11.2008 tarih ve 2008/2746 esas sayılı iddianamesi ile “ doktor ...'in aynı hastanede hasta kabul sorumlusu olarak çalışan ve hasta tanıtım kartlarını düzenleyen ...'den ...'a ait hasta tanıtım kartı üzerine hastanın gerçek doğum tarihi olan 01.09.1993 yerine 01.09.1990 tarihinin yazılmasını istediği, bunun üzerine ...'in de ... adına düzenlediği hasta tanıtım kartı üzerine hastanın tüm bilgilerini (TC. No'su da dahil olmak üzere) doğru olarak yazdığı; fakat doğum tarihi olarak 01.09.1990 olarak yazdığı ve bilgisayar kayıtlarına da bu şekilde giriş yaptığı, ...'ın bu hasta tanıtım kartı ile 15.11.2007, 14.12.2007, 11.02.2008, 29.04.2008 ve 07.06.2008 tarihlerinde ... Özel Sağlık Hastanesi'ne gelerek; Dr. ...'e gerekli kontrollerini yaptırdığı, 15.11.2007 ve 14.12.2007 tarihlerinde yapılan kontroller sonucu düzenlenen "Ayaktan Muayene Form"larında ...'ın doğum tarihi 01.09.1990 yazılı olduğu halde 11.02.2008, 29.04.2008 ve 07.06.2008 tarihli "Ayaktan Muayene Form"larında hastanın doğum tarihinin 01.09.1993 olarak ve doğru bir şekilde yazıldığı, böylece şüphelilerin savunmalarına itibar edilse dahi en geç 11.02.2008 tarihinde hastanın gerçek yaşını öğrendikleri ve durumu en kısa zamanda adli makamlara bildirmeleri gerekirken bildirmemeleri” iddiasıyla suçu bildirmeme ve özel belgede sahtecilik suçlarından açılan kamu davasında; sanığın savunmalarında suçlamaları kabul etmediğini, hastasının 18 yaşından küçük olduğunu bilmediğini, görünüm itibarıyla da küçük olduğunu anlamadığını, doğum yaptırdığı esnada gerçek yaşını öğrendiğini, hasta tanıtım kartına doğum tarihini farklı olarak kimin yazdığını bilmediğini beyan etmesi ve temyiz dışı sanık ...'in savunmalarında, doktorun hasta tanıtım kartlarının düzenlenmesine yönelik herhangi bir talimat vermediğini, önce kayıt yapılıp muayene ücreti alındıktan sonra doktorla görüşüldüğünü, bu aşamadan önce doktorun hastayı görmesinin mümkün olmadığını, kendilerinin kimlik görerek kayıt yaptıklarını ancak kimliği yok ise hastanın beyanına göre kayıt yaptıklarını beyan etmesi ve ...'ın mahkeme aşamasında alınan ifadesinde sanığın kendisine kimliği konusunda herhangi bir şey sormadığı şeklindeki ifadesi birlikte değerlendirildiğinde, sanığın ...’ın gerçekte 1993 doğumlu olduğunu bildiğine ve buna bağlı olarak suç işleme kastı ile hareket ettiğine dair mahkumiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden her iki suçtan beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, 2- Kabule göre de; a- 5237 sayılı TCK'nin 210/2. maddesinde yer alan "Gerçeğe aykırı belge düzenleyen tabip, diş tabibi, eczacı, ebe, hemşire veya diğer sağlık mesleği mensubu, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Düzenlenen belgenin kişiye haksız bir menfaat sağlaması ya da kamunun veya kişilerin zararına bir sonuç doğurucu nitelik taşıması halinde, resmi belgede sahtecilik hükümlerine göre cezaya hükmolunur." şeklindeki düzenleme ile; kamu görevlisi olmayan sağlık mesleği mensuplarının görevlerinin gereği olarak düzenledikleri belgelerin gerçeğe aykırı olması haline özgü özel bir sahtecilik suçu düzenlenmiştir. Somut olayda ... Özel Sağlık Hastanesinde doktor olarak görev yapan sanığın iddianamedeki anlatıma göre sahte hasta tanıtım kartı ve “ ayaktan muayene formu” düzenlendiği iddia edilmekle, sanığın 5237 sayılı TCK'nin 210/2. maddesi yollamasıyla TCK’nin 204/1. maddesine göre resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması gerektiği gözetilmeden suç vasfında yanılgı ile özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılması, 3- 5271 sayılı CMK'nin 231/11. maddesinin; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkumiyet hükmü kurabilir.” şeklinde düzenlendiği, buna göre anılan madde fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca, cezanın kısmen infazı, ertelenmesi veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar verilebilmesinin ancak yükümlülüklerini yerine getiremeyen sanıklar yönünden mümkün bulunduğu cihetle, suçu bildirmeme suçundan yargılandığı davada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanığın, denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle CMK'nin 231/11. maddesi uyarınca hakkındaki önceki hükmün aynen açıklanması ile yetinilmesi gerektiği ve hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi, Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkın saklı tutulmasına, 13.11.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Cinsel saldırı ve cinsel taciz suçunda hakimin vicdani kanaati
14. Ceza Dairesi 2016/7761 E. , 2019/11837 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Basit cinsel saldırı HÜKÜM : Mahkumiyet İlk derece mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle başvurunun muhtevası ve inceleme tarihine kadar getirilen kanuni düzenlemeler nazara alınarak dosya tetkik edildi, gereği görüşüldü; Katılanın aşamalardaki beyanları, savunma ile tüm dosya içeriği nazara alındığında suç tarihinden önce sanığın, sahibi olduğu iş yerinde çalışmaya başlayan katılana yönelik basit cinsel saldırıda bulunduğu hususunda cezalandırılmasına yeter, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilerek beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi, Kanuna aykırı, sanık müdafisinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 21.10.2019 tarihinde üyeler ... ile ...'in karşı oyları ve oy çokluğuyla karar verildi. KARŞI OY İstanbul 44. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.02.2014 gün ve 2013/466 – 2014/8 E. K. sayılı mahkumiyet hükmünün sanık müdafisi tarafından temyizi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 2016/7761 – 2019/11837 sayı ile “delil yetersizliği” sebebiyle bozulmasına ilişkin ilamına esas olayda sayın Daire çoğunluğu ile ihtilafımız suçun sübutuna ilişkindir. Hukuk düzeninde hüküm delile dayanılarak verilir. Delille belirli olmayan olay belirli hale gelir ve hüküm aşamasına ulaşılır. Delil yoluyla olayın belli hale gelmesi sübutun tesbiti konusunda kanaatten başka bir şey değildir. Ancak muhakemede deliller hiç bir zaman objektif muhakkaklığı, yani mutlak belirliliği göstermez. Dolayısıyla delillerin gösterdiği, objektif bakımdan bir ihtimalden ibarettir. İhtimalin belirli dereceye varması halinde kanaat söz konusu olur. Çünkü ihtimalin belirli bir dereceye varmasıyla şüphe yenilir ve kanaat oluşur. Ceza muhakemesinde maddi gerçeğin araştırılması sebebiyle her şey delil olabilir, elde edilen delillerle hakim, belli bir hususun sabit olduğu hakkındaki hükmünü tam bir inanışla ve kanaate vararak verir. Mevcut deliller bir insan olan hakimi ikna edecek surette olmalıdır. Çünkü yargılamanın esasında insan vardır. Aksi takdirde yargılamada insan unsurunu, vicdani kanıyı ortadan kaldırmak söz konusu olur, peşinden elektronik–bilgi çağında delillerin bilgisayarlara yüklenip, bilgisayarların hüküm vermesi beklenir. Bu itibarla ceza yargılamasında insan unsurunun en önemli objesi hakimdir. Çünkü delilleri takdir yetkisi hüküm verecek olan hakime aittir. Hakim hükmü ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hakimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilir. (CMK 217/1) Vicdani kanaatin oluşmasında en zor karar verilen ceza davaları tanık, ek delil, olmayan sanıkla mağdurun yüz yüze olduğu zamanda oluşan suçlara ilişkin olanlardır. Bu suçlarda öncelikli deliller beyanlar olduğundan vicdani kanıya ulaşmak için sanık beyanlarındaki çelişkiler, aksak noktalar, olay ifade görüntüsünün eksikliği, mağdurenin veya mağdurun beyanlarındaki iddiasının olaya uygunluğu, çelişkisi olup olmadığı, sanık ile arasında husumet olup olmadığı, iftira atmayı gerektiren bir anlaşmazlık ihtimalleri değerlendirilerek vicdani kanıya ulaşılır. Bu izahat ışığında somut olay incelendiğinde; Mağdurenin sanığa ait iş yerinde suç tarihinden yaklaşık on beş gün kadar önce sekreter olarak işe başladığı, suç tarihinde iş yerinde çalışan diğer elemanların dışarıda işe gitmesi üzerine mağdure ile sanığın yalnız kaldığı, sanığın çay istemesi üzerine, mutfağa yönelen mağdurenin arkasından giden sanığın mağdurenin boynundan öperek sarıldığı, mağdurenin itirazı üzerine “çok güzelsin sana dayanamıyorum” dediği, mağdurenin sanıktan kurtulması üzerine mağdureye tekrar arkasından gelerek sarıldığı, tekrar kurtulan mağdurenin çantasını alarak iş yerinden ayrıldığı anlaşılmıştır. Sanık savunmasında suçlamayı inkar etmiş. Ücret konusunda anlaşamadıklarını bu sebeple mağdurenin iş yerinden ayrıldığını beyan etmiştir. Ayrılırken de 110-120 TL para verdiğini ancak buna ilişkin faturası olmadığını beyan etmiştir. Daha sonraki aşamalarda savunmalarını değiştirmiş, mağdurenin Laptop bilgisayar satmak istediğini ve almadığı için bu beyanlarda bulunduğunu belirtmiştir. Yukarıdaki ifadeler değerlendirildiğinde, mağdure evli, lise mezunu bir bayandır. Taraflar arasında iş başlangıcında sekreter olarak çalışma anlaşması yapılmış ve mağdure işe başlamıştır. Bu süreçte dosyaya yansıyan bir anlaşmazlık bulunmamaktadır. Mağdure ile sanık arasında önceye dayalı bir husumet olmamıştır. Sanık mağdurenin işe başlamasından itibaren hafif dokunuşlarda bulunmuş olay günü de davaya konu eylemi gerçekleştirmiştir. Mağdure hemen tacizden sonra iş yerini terk etmiş ve ertesi gün şikayette bulunmuştur. Yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği gibi hakim delillerle doğrudan temasa geçerek yüz yüze yargılamayı sözlü olarak yapıp delilleri denetleyip, delillerin içeriğine bakarak olayı öğrenmiş, tecrübelerine ve hukuki karinelere göre maddi olayı tesbit ederek hükmü kurmuştur. Kural olarak bu artık Yargıtayı bağlar. Ancak delil içeriği olayı açıklayamıyorsa Yargıtay bunu öğrenmek maksadıyla inceleyebilir. Bu kovuşturmada ise bu eksiklik Yargıtay Özel Dairesi tarafından tesbit edilmemiştir. Mahalli mahkeme davaya konu olayda; hükmünü kurarken mağdurenin beyanlarını samimi ve olaya uygun bularak vicdani kanaatini oluşturmuş, sanığın savunmalarındaki çelişkileri görmüş, savunmayı inandırıcı bulmamış ve sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir. Bu itibarla mahkemenin olay kurgusu ve hükmü isabetli olduğundan sayın çoğunluğun bozma kararına iştirak edilmemiştir.
Basit Cinsel Saldırı Suçu
9. Ceza Dairesi 2021/11687 E. , 2024/9556 K. "İçtihat Metni" MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SAYISI : 2014/468 E., 2015/681 K. SUÇ : Sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı HÜKÜM : Mahkûmiyet TEMYİZ EDENLER : O yer Cumhuriyet savcısı, sanık TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ : Bozma İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği düşünüldü: I. HUKUKÎ SÜREÇ Sanık hakkında sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı suçunu işlediği iddiası ile açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı ile mevcut delillerin değerlendirilmesi neticesinde sanığın atılı suçtan mahkumiyetine karar verilmiştir. II. TEMYİZ SEBEPLERİ A. O Yer Cumhuriyet Savcısının Temyiz İsteği Özetle, oluşa göre sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 102/2-3d, 35. maddelerine uyduğuna, bu suça bakmanın Mahkemenin görevini aştığı gözetilmeden görevsizlik kararı verilmesi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması, kabule göre de eylemin 5237 sayılı Kanun'un 102/1-1. cümleye uyduğu gözetilmeden aynı kanun maddesinin 2. cümlesi uyarınca hüküm kurulmasına, katılanın küçük yaşlarda cinsel saldırıya maruz kaldığını beyan etmesi nedeniyle yapılan araştırmada Antalya 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/286 Esas, 2010/133 Karar sayılı kararından anlaşılacağı üzere beyanının doğru olduğuna ve bu olayda katılanın ruh sağlığının bozulduğunun belirlendiği, dava konusu olayda önceki olay sonucu ile katılanın yaşı ve davranışları nazara alınarak 5237 sayılı Kanun'un 102/3.b maddesi kapsamında ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olup olmadığı hususunda raporunun alınması gerektiğine ilişkindir. B. Sanığın Temyiz İsteği Özetle, suçun sübuta ermediğine ilişkindir. III. GEREKÇE Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, Mahkemenin soruşturma ile kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, Ancak; oluşa göre; katılanın olay günü parkın içerisinde bankta oturduğu sırada sanığın yanına gelerek oturduğu, içmekte olduğu birayı katılana uzatarak içmesini teklif ettiği, katılanın istemediğini söylemesi üzerine, sanığın katılanın ellerini kendi elleri arasına aldığı daha sonra şehvet hissi ile pantolunun dışından poposunu okşadığı, bunun üzerine katılanın, sanığı ittirerek ayağa kalktığı, sanığın katılana evine gidebileceklerini, evi istemezse tenha bir yerde ilişkiye girebileceklerini söylediği, katılanın reddetmesi üzerine elindeki bira şişesini kırarak koluna sürtüp basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı şeklinde gerçekleşen olayda; sanığın katılana karşı sübuta eren eyleminin 5237 sayılı Kanun'un 102/1-1. cümlesinde düzenlenen cinsel saldırı suçunu oluşturduğu gözetilerek hüküm kurulması gerekirken suç vasfının tayininde yanılgıya düşülerek sarkıntılık suretiyle cinsel saldırı suçundan mahkumiyet kararı verilmesi hukuka aykırı bulunmuştur. IV. KARAR Gerekçe bölümünde açıklanan nedenle Antalya 17. Asliye Ceza Mahkemesinin, kararına yönelik o yer Cumhuriyet savcısı ile sanığın temyiz isteği yerinde görüldüğünden hükmün, 1412 sayılı Kanun’un 321. maddesi gereği, farklı gerekçeyle Tebliğname’ye uygun olarak, oy birliğiyle BOZULMASINA, Dava dosyasının, Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.11.2024 tarihinde karar verildi.
